
Bu makalede yaşanılan bir olayı anlatıp, üzerine bu konuyla ilgili düşüncelerimi aktarmak istiyorum. Bu konuda, edindiğim tecrübeler ve gözlemler sonucunda çıkarımlarda bulunacağım. Misafirlik için gittiğim, kalabalık bir şehirde sahile gitme kararı aldım. Yanıma kız kardeşlerimi de alıp, sahile gitmek için yola koyuldum. Yanımda kol çantam ve marketten aldığım, abur cuburların olduğu bir poşet vardı. Yavaşca sahile yaklaşmaya başladım. Sahilin girişinde merdiven vardı. Bu merdivenleri inerken, arkamdan hemen hemen 8-12 arası yaşı olan erkek çocuklar geçti. En önden gelen erkek çocuğu en fazla 9 yaşında vardı. Bu çocuk arkamdan hızlıca gelip, kolumdaki çantaya çarptı. Daha sonra elimdeki poşeti alıp, kaçmaya yeltendi. Ama poşet ağır olduğu için ve bende sıkı tuttuğum için bunu gerçekleştiremedi. Çocuk ardından hemen kaçtı. Arkasından gelen çocuk heyeti de aynı şekilde hızlıca kaçıp uzaklaştılar. Elimdeki poşet yırtılmıştı ve içindekiler savrulmuştu. Kız kardeşim yere dökülenler topladı ve yolumuza devam ettik. Morelim o kadar bozulmuştu ki.

Ama benim kızgınlığım çocuğa yada çocuklara değildi. Beni üzen, çocukların davranışı değildi. Beni asıl üzen, bu çocukların bu halde olmasıydı. Dışarıda top oynamaları gereken yaşta, sevmeyi öğrenememiş, içi nefret dolmuş bu zavallı çocuklar; içlerindeki nefreti dışarıya yansıtmaya çalışıyorlardı. Bunu da karşılarındakine zarar vererek yapıyorlardı. Neyse olaya devam edeyim. Merdivenlerden indik kız kardeşlerimle. Merdivenlerden indikten sonra bir baktım çocuklar yolumun üstünde. Bisiklete binen bir kız vardı ve bu kıza zorbalık yaparak, bisikleti almaya çalışıyorlardı. Yanlarına yaklaştım ve onlara gülümseyerek selam verdim. Beni hatırladınız mı diye sordum, güldüler. Daha sonra içlerinde en sessizleri ve en masum bakanını gördüm. Bu çocuk elimdeki poşeti almaya çalışan çocuktu. İyice yaklaştım yanına. Aslında o kadar güzeldi ki, umut doluydu sanki. Merhaba dedim ve ona kendimi tanıttım. Neden bunu yaptığını sormadım çünkü neden yaptığını o da bilmiyordu. Dedim ya daha çocuktu. Dini, dili, ırkı ne olursa olsun o sadece bir çocuktu. Ebeveynlerin yaptıkları hataları, çocuklar ödememeliydi. Elimdeki yırtık poşetten abır cuburların çıkarıp, çocuklara verdim. Ve onlara uzun uzun yaptıklarının yanlış olduğunu, eğer benden yardım veyahut yiyecek isteselerdi elimde ne varsa verebileceğimi söyledim onlara. Biraz da muhabbet ettik. Nereli olduklarını sordum. Suriyeli olduklarını söyleyince, az çok bildiğim arapçamı konuşturdum. Siz benden daha iyi Türkçe biliyorsunuz ya dedim, güldüler. Hepsinin farklı bir hayatı, farklı bir bakış açısı vardı. İçlerinde en küçükleri olan, yani elimdeki poşete zarar veren çocuğa baktım. Hiç konuşmuyordu. Sadece yüzüme baktı. Ama masumdu. Çocuklar hep masum olur ya.

Büyük bireylerin yaptıklarının bedelini, çocuklar ödüyor. Her çocuk özel ve güzeldir. Zaten kötü çocuk da yoktur, iyi yetiştirilmemiş çocuk vardır. Kim ister ki yurdundan edilmeyi yada kim ister ki yeni bir hayata tutunmaya çalışmayı, hele bu bir de çocuksa. O gün o çocukların gözlerinde de aynı şeyi gördüm, nefreti. Etraftan nefret ediyorlar, en başta da ailelerinden. Zarar vererek içlerini soğutuyorlar sanki. Çocuk diyip geçmeyelim. Aslında çocuklar, daha çok her şeyin farkındalar. Çünkü onlar birebir görürler olanları ve tam sorgulama yaşlarındalar. Neden iyi bir hayata sahip olmadıklarının nefreti, 9-10 yaşlarında başlıyor bence. Bir çocuk 9 yaşındayken başlar nedenlerini sorgulamaya. Cevap bulamayınca da nefret dolar içi. Ergenlik çağına gelince de bu birikim patlar artık. Bunun sonucunda da aileleri ve çevrelerindekiyle çatışmaya girerler.
Lütfen insanları dilinden, dininden, milletinden dolayı ötekileştirmeyin. Hele çocukları ki asla. Çünkü bu çocuklar, gelecek demek. Tabikide iyi bir eğitim şart. Ama eğitime, aileleri eğitmekle başlanmalı. Çünkü sebebiyet verenler, ebeveynlerdir. Asıl suçlu ebeveynler değil, bu konu yanlış anlaşılmasın. Sadece bazı durumlara sebebiyet veriyorlar. Belki farkında değiller yaptıklarının, belki de farkındalar. Farkında olup da, kendilerini düzeltemiyor da olabilirler. Bu durumda da eğitimin gerekliliğini görüyoruz. Hatta eğitimle de sınırlı kalınmamalı, kendilerini de geliştirmeleri gerekiyor.
Hem bu hayatta ne oluyorsa insanları ötekileştirmekten olmuyor mu. Unutmayın ki sokak çocukları da bizden. Asıl hayatı onlar yaşamalı. Asıl mutluluğu onlar hakediyor. Her ne olursa olsun, vicdanınızla harekete edin. Vicdanınız; sizi asla yarı yolda bırakmaz, sizleri asla pişman etmez. Aslında suriyeli çocuk, türk çocuk, alman çocuk diye bir şey yoktur. Çünkü çocukların dini, dili, ırkı olmaz. Bütün çocuklar aynı oranda masumdur ve siz içinizdeki çocuğa asla susmayı öğretmeyin.
ah ya bizim gibi ülkelerde oluyor işte böyle durumlar, etkileyici bir hikaye yaşamışsın evet :)
YanıtlaSilGreat blog
YanıtlaSilPlease read my post
YanıtlaSil